Recap #72
Haim, Paris Fashion Week, Demna, Donatella, Charli xcx
bülten posta kutunuz için fazla yüklü ve uzun gelebilir. direkt link’te kesintisiz okuma keyfi için…
Herkese selam! Yalancı baharın bünyeye yüklemiş olduğu rehavetle yazmaya çalıştım bu haftaki bülteni…
Bu aralar Hirayama gibiyim. Değilim de öyle olduğumu var sayalım. Şimdi bu setting’i de güneşin batmadığı Barcelona ya da Valencia’ya taşıyalım. Ve camdan dışarı Azucar Moreno diskografisi ya da Vampire Weekend’den “Contra” albümünü son ses açalım… Mahallenin neşesi de yerine gelsin!
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Fakat bu hafta en çok; Jennie’nin “Ruby”sini dinlemeye devam ettim. Albümün güzelliği keyfimi fena halde yerine getiriyor. “Mayhem”i de çalmaya devam ediyorum tabii.
rönesans’tan sonra sample kullanımının en doğru olduğu albüm bu sanırım.


Rohmer’in bahar dallarıyla, kırlarlda hunharca aşkla sevişen Emma ve “I am Love” filmi arasında gidip gelen bir moodboard ve güneşli, aylak günler diliyorum herkese…
Zaten bu kendimizi baharın enerjisiyle yoğurabileceğimiz son zamanlar çünkü henüz yeni sonlanan Sonbahar/Kış 2025 koleksiyonlarının bize özetlediği/ aşılamaya çalıştığı bir şey varsa o da ofislere kapanacağımız…


Bir tek Louis Vuitton bize farklı bir gerçeklik sundu ve trenle Avrupa’da bir seyahate çıkardı.
Vuitton’u izlerken sürekli böyle bir şey hayal ettim aslında, çalgılarını yerleştirebilmeleri için tasarlanan enstürman çantaları bile vardı. Nepo baby, Fransız burjuva çocuklarının sanat okuluna giderken kullanmaları için herhalde.


Vuitton’da en çok sevdiğim iki look. Soldaki elbise daha önce Charlotte Rampling üzerinde gördüğümüz Saint Laurent’ı anımsatıyor bu arada. Diğerinin şehir hayatı practicalitysine uygunluğuna fena bayıldım. Ki genel olarak sezonun tonunu özetleyen o look’lardan.
Anyways; bu hafta en çok Vuitton’u sevdim… Ve sonra Miu Miu’yla Chloé sanırım.


Özellikle şu iki look. (Substack’in imajları anlamsız şekilde kesme olayından nefret ettiğimi de belirteyim.) Grimm masalarından fırlamış gibi duran karakterler. Ama böyle az sonra sarayda kralın huzuruna çıkmadan önce bakırımsı bir küvette beyaz bez parçalarına bocalanan gül suyuyla vücudunu silecekmiş gibi duran look’la, Almost Famous’ın 1970’te Paris’te çekilen versiyonu gibi look. İki favorim.
Anlayamadığım ve yanıtını gerçekten merak ettiğim esas soru ise eğer bu Jonathan Anderson’ın veda koleksiyonuysa neden bunu modellerle podyuma taşımadı? Anderson son zamanlarda neden bu kadar ortalıkta olmaktan kaçınıyor? İmzaladığı NDA’leri ihlal edip gerçekleri bir anda ağzından kaçıracağını mı düşünüyor? Bugüne kadar yaptığı en iyi koleksiyon olabilir gerçekten ve şu yukarıdaki elbiselerin modellerin üzerinde nasıl durduğunu görmeyi çok isterdim. Yürürken neye bürüneceklerdi mesela? Anderson bugüne kadar defilelerine sanat eserleri yerleştirdi. Bu kez elbiselerim sanat eseridir diyerek onları galeriye taşıdı. Bir taraftan da müzelerin kostüm odakı sergileri için biraz ince ayar verdiği bir yanı var. fena halde güzel sergilenmiş.
sezonu özetlemek gerekirse. marc jacobs’la başlayan defileler zinciri her zamanki vuitton’un aksine saint laurent ile kapandı.


her iki koleksiyonun ortak noktası da büyük hacimli fikirleri görmemizdi. fall 25 koleksiyonları için taze fikirlerin olmadığı sıkıcı sezon diyenler de vardı. bense uzun süre sonra bir harmoni içinde inanılmaz güzel kıyafetlerin geçişini izlediğimiz bir dört hafta olarak görüyorum. çoğu zaman sakin, yer yer sıra dışı olsa da giyilebilir kıyafetlerin resmi geçidi. ama bu iki sezon önceki “gerçek kıyafetler” gördük temalı yaklaşım gibi değil, hani ilk kıvılcımı proenza defilesinin açılış look’unda yakaladığımız o süper sakin normalliğin olduğu sezon. bu kez bir başkaydı. tüm teatrilliğine rağmen comme des garçons defilesinde bile giyilebilir kıyafetler vardı.


Teatrallik demişken: Alessandro Michele’nin koleksiyonunun başlığı “The Meta-Theatre of Intimacies”di. Adının önerdiği gibi teatral bir sunum ya da (homo)erotik yaklaşıma sahip bir yorumu da yoktu. Hani şok eden bir teatrallik ya da.Tuvaletlerde çok pis şeyler de dönebilir, Met Gala’nın perde arkasından sızdırılan o eğlenceli tuvalet anları da yaşanabilir. Ama burada? Ve ben artık bir modaevinin başına getirilen tasarımcıların yaptıkları look’larla, 32 sene önce üretilen benzer look’ları getirip “işte tasarımcının yeni yorumu” başlığını görmekten de sıkıldım. zaten yapıldı????
Alessandro da Demna da sürekli bakın ne kadar rahatsız edici ve ironik fikirlerim var diyerek sizi yoran arkadaşlar gibi…
***
2025 Sonbahar/Kış koleksiyonlarını hangi parçalar ve siluetlerle hatırlayacağız. Ya da ben hatırlayacağım! En sevdiğim şey genelde sezonun esas açıldığı eylül sayısından önce, preview gibi olan ağustos sayılarındaki COLLECTIONS çekimleri. Her defileden birer look falan görürüz. Biraz sonraki seçkiyi öyle düşünün…
Bir tek emin olamadığımdan Saint Laurent’tan iki farklı look seçtim. Çünkü iki farklı fikir vardı orada. Ve renkli olanı rastgele seçtim. Özellikle o değil de işte, o seriden bir şey gibi… (Ve bu arada yukarıdaki Chloé, Miu Miu, MJ ve YSL koleksiyonundaki looklar da bu seçkiye dahil.)






















Yukarıdaki look’ların hiçbirini trendler özelinde seçmedim. Sadece son partide özellikle paltoları topladım ama birbirini en çok tekrar eden motifler: Kırmızı. Kürk. Deri. Kemer ve kemerle birleşen çantalardı. Ayrıca Vuitton’dan Chanel’e çok farklı formda çantalarla da karşılatık. Hah bir de sanırım çok fazla renk karmaşası gördük. Canlı renkli tek bir parça kıyafet gibi (Tom Ford, Prada, SL) ya da Miu Miu’daki renk karmaşası gibi…
bu hafta internetteki en güzel şey.
haim’in “relationships” videosu. hayır internetteki birçok yazının önerdiğinin aksine, hearthrob drew starkey’nin oynaması sebebiyle değil;


Videonun görsel dünyası, minimalist ama çarpıcı bir estetikle, 90’lar ve 2000’lerin başına ait moda ve sinema kodlarını keskin ve steril görsellikle harmanlıyor. Sanki Bauhaus etkili modernist mekanlardan, 70’lerin analog sıcaklığına uzanan bir hikaye akışı var. Soft focus ve doğal ışık kullanımıyla soğuk ama duygusal, mesafeli ama samimi. Prada, Helmut, Jil Sander ve Calvin estetiğinde.
Bu arada meraklısına;
Ve yine Haim’in yeni albümünün kapağı da benzer yıllardan- yakın zamana kadar Nicole Kidman’ın Tom Cruise’dan boşandıktan sonra paparazzilere yakalandığı düşünülen fotoğrafın yeniden yorumlanması.
Peki. Bundan bir 10, 15 sonra geriye dönüp baktığımızda 2020’lerin modasını nasıl hatırlayacağız?
Pandemi ve sonrasında popülariteleri bir anda ivme kazanan The Row, Loewe, Schiaparelli ve Matthieu’nun Bottega’sıyla evet hatırlayabiliriz. Ama henüz bir istikrar yok. Belki decade’in ikinci yarısında bunu görebileceğiz. Podyumlara bakınca, önce rahat giyim ve sportif siluetler gördük, bir taraftan da ofiscore. Ama esas istikrarsızlık sebebi bir türlü sonlanmayan kreatif direktör sorunundan kaynaklı. Şu anda devler liginde artık sadece Balenciaga ve Fendi’de boşluk var. İkisinin kreatif direktörü de önümüzdeki birkaç ay içinde açıklanırsa önümüzdeki beş senenin gidişatını sağlamlaştırıp, era defining siluetlerin, trendlerin konuşmasını yapmaya başlayabiliriz herhalde.
Birçoklarının aksine Demna’dan, Cristobal’ın Balenciaga’sını bok etti önermesini papağan gibi tekrarlayarak, tiksinmiyorum. Ama Demna’nın artık eskidiğini o arkasına sığındığı şok faktörüyle şehrin en yaratıcı tasarımcı olma özelliğini kaybettiğini düşünüyorum. Larger than life fikirleriniz olduğunda insanlar sizi bir anda tanrı yapıyor, ancak bu bir süre sonra fena halde sıkıyor. Alessandro Michele’nin Gucci’deki quirky süslü estetiğinin de bir noktadan sonra sıkması ve bugünlerde Valentino’da yaptıklarıyla herkesi kendine bir kez daha âşık edememesinin sorumlusu da bu gibi. Demna internetin içine doğup 2010 ortalarında gençliklerinin zirveside olan bir grup insan için tasarladı. O dönemde meme culture’ın yükselişe geçmesiyle internet ve insanlar bunu istiyordu. (Demna sırf bunu yapmıyordu tabii. Ama bununla popülaritesini artırarak o çok sevdiği yakın arkadaşı/mentorü Kanye’nin izinden giderek soyadından sıyrılarak kendini tanrı ilan etti mesela.)
Bugünlerde önemliymiş gibi sabah akşam konuştuğumuz tek konu, Demna’nın Gucci’deki estetiğinin ne olacağı. Vetements’da başladığı ve Balenciaga’da devam ettirdiği 80’ler sovyet estetiğiyle progresif sokak stilini bir kez daha birleştireceği mi farklı bir yol uygulayacağı mı? İlk seçeneğin izinden giderse insanların Gucci’ye heyecan duymayacaklarını söyleyenler var. Sonucu en erken eylülde görebileceğiz.
Demna’nın 2022 skandalından önceki Demna olmadığını biliyoruz. Son zamanlarda yaptığı koleksiyonlar da giderek sıkıcılaşıp kendi döneminin mix and match’iydi. Puma collab’i de en son böyle bir şey. Yine ilginç tasarımlar olsa da.Ama hâlâ star designer o. No name Sabato’nun satış yapamadığını gören Gucci’nin yaslandığı bu kapı bakalım ne kadar sağlam çıkacak. Gucci, Balenciaga’dan çok daha büyük bir marka tabii. Ve Demna’ya sunulacak olanakların ve marketing’in de daha büyük olacağı anlamına geliyor bu. Hadi bakalım.
**
tıpkı her defasında jean paul gaultier’nin markasını emekliye ayırmadan adını devam ettirebilmesini övmem gibi donatella’nın seçtiği yol da inanılmaz bir emsal olarak tekrarlanmaya devam edecek. uzun bir süredir zaten artık sona geldiği söyleniyordu. miu miu tasarım ekibinden mezun dario vitale onun yerini aldı. büyüme çağında donatella ile obsessed’miş kendisi.
donatella’nın versus versace adında bir de yan line’ı bulunuyordu. christopher kane, anthony vaccarello ve jonathan anderson bu marka için koleksiyonlar tasarlamıştı. ki yanılmıyorsam ilk ikisi epey popüler olmuştu, hani anthony geçer diye değil ama hep christopher ya da riccardo tisci seçilirmiş gibi hissediyordum. whatever. donatella, artık tasarlamayacak olsa bile sadece onur konuğu olarak defileyi izlemeye gelmek dışında farklı bir görevle daha yoluna devam edecek. bu da o emsal karar: markaların tıpkı kendi dna’larını temsil ettiklerini düşündükleri ünlüleri elçi olarak seçmeleri gibi donatella da versace elçisi olarak yoluna devam edecek. dario hele bir donatella’nın zevkine göre tasarlamasın zaten!!! lol, şaka.
haftanın kapakları
Bu hafta en çok sevdiğim kapak, Greta Lee’nin The Gentlewoman’ı.
Pandemiden ders aldık mı? 5 yıl sonra neler oluyor? Ny Mag dosyası.
Bir derginin fa*ist Elon Musk’ın Tesla’sını, Kim Kardashian’la kapağa koymak ne kadar etik? Perfect Magazine’in iki sayı arasında yayınladıkları zinlere alıştık. Rihanna, Selena Gomez ve şimdi de Steven Klein fotolarıyla Kardashian…
Geçen hafta no name bir ismi introduce ederek, i-D’nin orijinal ruhuyla ahenk içinde olarak Enza Khoury’i sunmuştu dergi bize. Bu hafta mahkemede yargılanması gereken Naomi’yi Thibaut Grevet kadrajında servis etti. Neyse ki bir de FKA Twigs kapağımız var. (Eusexia’yı dinlemeye devam ediyor musunuz bu arada?)









Dust Magazine’in Çin edisyonu olduğunu bilmiyordum. Sayı 02’nin kapağında Irina Shayk, Alaia içinde. Liya Kebede ise Saint Laurent.
Dünyanın en cool seyahat dergisi olmak zorundayken shutterstock-ass fotoğraflarla kapak yapan Conde Nast Traveller’ın görkemli düşüşü hakkında makale de yazmak isterdim.
Gigi’yi Vogue kapağında görmek sürpriz oldu.
Bazaar Fransa’nın Interiors eki…
Bycartography, brütal modern Brezilya yapılarından kolajla…
Wallpaper’ın Çin edisyonu


Göz atmak isteyebilirsiniz
Psikolog koltuğunda bu hafta Julianne Moore var. Kıyafetleri saklanmak için mi tercih ediyor, göze batmak için mi? Konuşmanı tümü çok keyifli.
Cate Blanchett’in hayatını kıyafetler aracılığıyla görüyoruz. Vogue’da.
Okumak için sabırsızlanıyorum. Dergiciliğin altın çağını gören son yayın yönetmeni Graydon Carter (bir de wintour kaldı işte). Vanity Fair’den ayrıldıktan sonra o çok üzün süredir beklediğim biyografisini yayınladı. New Yorker bu sebeple onunla bir araya gelmiş.
The defining experience of good magazine reading is “I didn’t think I was interested, but”: the medium is made not in its choice of subjects but in its qualities of execution. Magic happens when at least one person—a writer, a photographer, or an editor—has been allowed to fall in love.
+
There is, it must be said, no such thing as an overpaid writer, and Carter, to his credit, recognized the value of singular work. What wouldn’t you pay to get something extraordinary and lasting on the page?
Siz de benim gibi henüz etraflıca göremediyseniz - üç merak uyandıran sergi var şehirde.
Galerist’te “Yanardağ Sevdalısı”
Ark Kültür’de, bir Susan Sotag sözünden ilham alan fotoğraf sergisi.
Ambidexter’de, erotizm dozu yüksek: “Kaygan yamaçta bir aşağı bir yukarı”
Netflix’te herkesin seyrettiği “Adolescence”
Haftanın fotoğraf(lar)ı
Saint Laurent defilesinde Charli xcx ve photobook’umuz.



Teşekkür ederim, gelecek sefer görüşmek üzere!







