Recap #83
Anna Wintour,Chloe Malle,Giorgio Armani,Proenza Schouler
Herkese iyi pazarlar! Remake’ler, dolaşımdan kalkmayan nostalji trendi, eski ürünlerin piyasaya yeniden sürülmesi derken bu hafta nihayet bazı yeniliklerden konuşmaya başlayabiliriz: Yeni Proenza, Yeni Vogue, Yeni Armani, LVMH Ödülleri’nin kazananları ve yani obsessed olacağımız yeni tasarımcılar…
Böyle bir yaz [Romeo Beckham’ınki] geçirmeyip ne yaptınız? Evet evet biliyorum, 23 Eylül’e kadar - ve hatta bana soracak olursanız 29 Ekim’e kadar yaz devam ediyor. Ama biliyorsunuz, okulların açılması, Candy Pratts Price’ın “September is the January of fashion” demesi ve propaganda Im not falling [back to school] söylemleri insanı ister istemez bu kasvetli günlere hazırlıyor.
Spotify’a veda, YouTube Music’e merhaba yolculuğumdan sık sık bahsettim ve YouTube Music’te yolunda gitmeyen şeylerden de. Bu hafta Apple Music’e resmi olarak geçiş yaptım. [Aklıma bir keresinde Spotify’dan müzik atma teşebbüsünde bulunduğum flörtün yanıt olarak, -hmmm ben Apple’cıyım demesi geldi.] Neyse bu vesileyle geri döndüğüm Music App’ten de bir zamanlar satın aldığım albümleri revisit etme ihtiyacı duydum. Bunlardan biri de - her ne kadar Confessions on a Dancefloor’dan sonra ortaya makul bir şeyler koyamadığı düşünülen Madonna’nın, Madame X’iydi.
Konu buradan iki yere varacak:
1- New Yorker’da yayınlanan şu makale. Kısaca müzik eleştirmeniliğin mean girl’lükten uzaklaşarak övme sistemi üzerine eğildiğini söylüyor. Taylor Swift ve Nicki Minaj gibi fanbase’i eli maşalı olan “pop” yıldızlarını eleştirmenin artık biraz kolay olmadığını da söylüyor yazar Kelefa Sanneh. Yazı müzik odaklı olsa da benzeri modada da geçerli. Sinefillerin de daha az saldırgan olduklarını sanmıyorum bu arada.
Artık hangi şarkı viral oldu, hangi şarkı neden viral oldu gibi düşünceleri bulmanın/yazmanın peşindeyiz sanki. Albüm kapağındaki, cover art’daki referansları en hızlı kim bilip paylaşacak? Kartonest zaten lost art, (biraz ders çıkar dergi sektörü!). Bugün albüm cuma çıktıysa cumartesi sabahı 15 tane podcast, 40 TikTok, 100 Substack yazısı dolaşımda. O yoğunluk içinde tek bir kritik sesin yükselmesi zor. Eleştirmenliğin “otorite”si kayboldu çünkü otorite artık algoritmalarda.
2- Julia Garner’ın - W Magazine kapağı. W Magazine Eylül sayısını bir üçleme olarak sundu. Lana, Zoe ve Julia. [Ve Julia Garner resmi olarak Madonna biopic’inin yolda olduğunu da bu kapak ve hikayesiyle duyurmuş oldu.] Her bir çekimin yeterli uzunlukta olmadığını düşünsem de Steven Meisel’in portfolyosunun odağında Peak of Chic var.
Bu da beni şuraya götürüyor.
Sezonun iki uçlardaki iki trendi.
1- Very Demure’dan bu yana tam gaz devam eden Ladies who lunch;
2- Outdoorsy punk.
Okula döndüğünüzde, hocanız sizden yaz tatilinizi özetlemenizi istediğinde bu konuyu tartışmaya açabilirsiniz. Anna Wintour GENEL YAYIN YÖNETMENİ title’ına veda ettiğinde yaz yeni başlıyordu. Chloé Malle, EDİTORYAL İÇERİKLERİN BAŞI titrinin yazıldığı kartvizitlerini bastırdığında günler kısalmaya, yapraklar sanki her zamankinden daha erken sararmaya başlamıştı. Carrie Bradshaw’un dolabından battaniyesini çıkararak hikayenin sonlandığı bölüm gibi düşünün.
Dergicilerin biyografilerini okumak yaz aylarında daha iyi oluyor. Şöyle söyleyeyim her yaz oturup Sex and the City izleyerek dönemim yaşamı hakkında en ufak bir bilgi sahibi olmamanıza rağmen 90’lardaki New York’a öykünmek gibi. Oraya ışınlanmak, havayı solumak istiyorsunuz, her şeyin merkezindeyken dünyanızın nasıl değişeceğini hayal ediyorsunuz. Yani ben.
Bugünlerde, well - en azından Türkiye’de - zaten dergici olmak isteyen yeni nesil gençlerin olduğunu düşünmüyorum - varsa da neredeler? Ama eğer oralarda bir yerlerde 80’ler ve 90’ların Conde Nast hikayelerini dinleyerek bu işe girişenler varsa - YAPMAYIN!
Dergicilik ikiye ayrılıyor. Conde Nast ve diğerleri. Hep ilkinin A sınıfı olduğunu düşünürdüm. Yakın zamanda üye olduğum arşivler vs nedeniyle bazı şeyleri yakından inceledikçe ilkinin büyük ölçüde PR olduğunu düşünmeye başladım. Nasıl derler Amerikan rüyası. Amerikanın size sunduğu diğer her şey gibi, paketi allayıp pullamak. Aslında içerik konusunda ikiye ayrılmıyor, sadece Conde’nin hayal satma yolunda kolay para harcalayabilme lüksü var, vardı.
Özellikle When the Going Was Good ve Empire of the Elite’i üst üste okuyunca Conde editörlerinin kendilerini bir gazeteci/dergiciden daha çok, Royal Family’nin Atlantik ötesine yolladıkları birer elçiymiş gibi konumlandırdıklarını görüyorsunuz. Hayallerindeki evi alabilme özgürlüklerinin yanında günlük akışlarını kolaylaştıran birçok avantaja da sahipler. Şöyle düşünün hani ofiste birine gıcık kaparsınız ya, Conde editörü olduğunuz zaman bu hissi ortadan kaldırabiliyorsunuz. Editörlerin masalarında hangi kahveleri içebileceklerinden hangi ayakkabıları giyebileceklerine kadar her şeyi dikte edebilen Armani ve Chanel giyen Kim Jong Un’lar… Öğle yemeği için yeteri kadar para harcamadılar mı? Kovmak serbest. Bugün böyle bir dünya yok, olmamlı da. Sadece sıradan insanlar evlerini nasıl dekore edeceklerini düşünürler. Conde editörleri için ofis ortamı da Fraçois Hallard tarafından fotoğraflanmaya müsait olmalı.
**
Anna Wintour, yayın yönetmeni olarak günlük iş akışına son verdiğini açıkladığında anlık heyecanla yerine gelecek isimlerin alternatiflerini sıralarken Sara Moonves ve Samira Nasr’ı da eklemiştim. Oysa her ikisi W ve Bazaar’da bugün Vogue’dan çok daha iyi iş ortaya çıkarıyor. Başkalarına report etme gereği duymadan.
Anna, sahip olduğu title’lar sayesinde Conde bünyesindeki bütün yayın yönetmenlerine ve yaptıkları işe (New Yorker dışında) karışma hakkına sahip, karışmasa bile birinde o hakkın olduğunu bilmek sinirleri laçka eden bir yaklaşım. Kendisi her ne kadar Chloe Malle yapmak istediğinde özgür dese de, kimi kandırıyorsunuz?
Chloe Malle bir geleneği sürdürerek, [gerçi Lauren Sherman son dakikada flaş haberi patlatarak oyuna çomak soktu ama] esas haber Vogue’un Instagram hesabıyla birlikte New York Times tarafından paylaşıldı. Times, Conde Nast’tan giden ya da ‘a katılan bütün editörlerin haberini duyuran ilk mecra. Haberler sıradan değil, özel portre çekimine uzun röportajlar eşlik ediyor… Carter, Vanity Fair ekibine dergiden ayrılacağını, aynı zamanda Empire of the Elite’in yazarı da Michael Grynbaum’a verdiği röportajla duyurmuştu.
Malle, New York Times’a şunu diyor KABACA, “Hayatımızda belki de ilk defa trend set etmeyeceğiz. İçeriklerini beğendiğimiz niş ve bağımsız yayınların uyguladığı taktiği biz de deneyeceğiz. Aylık değiliz, güzel kağıdımız olacak.” Güzel kağıt da şu anlama geliyor = İçeriğimiz eskisi kadar kabarık değil, ilan sayımız az. Bugün eylül sayısı 2008’inkinin çeyreği kalınlığında, ama sayfalarımız kaliteli olunca yine elinizde bir kütle tutuyormuşsunuz gibi hissedeceksiniz.
Vogue -illa her zaman- diğer dergilerden daha iyi çekimler, daha iyi konular üretmiyor. Hatta pandemi sonrasına bakacak olursanız Vogue USA doğru dürüst konu bile barındırmıyor içinde. Yıllardır amaçları sadece alanında en iyi olan isimleri bulup en pahalı şekilde bize paketlemek.
Conde Nast’ın ve Vogue’un yaptığı şey, zaten marka değerlerinin/güçlerinin farkında olduklarından kadrolarında barındırdıkları isimlerin yıldızlaşmalarını ve karakter sahibi olmalarını sağlayarak mit yaratmak. Grace Coddington gibi, Plum Sykes gibi… Dergilerinde yazan, dergilerini yöneten her kişi, tıpkı İngiliz dilinde kullanılan sevdiğim tanımlardan biri gibi LARGER THAN LIFE kişilikler. Andre Leon Talley, Hilton Als, Ingrid Sischy, Grace Coddington… Hatta diğer yayınlarla çalışması yasaklı olan fotoğrafçılar da buna dahil, mesela Annie Leibovitz. [New Yorker yazarı Naomi Fry, Hacks dizisinde name-drop’lanmıştı bile.]
Chloe Malle’ın ve Vogue’un paketlediği yeni yaklaşım varsın genel okuyucudan onay alsın. Onlar sayesinde yayıncılık yön değiştirdi denilsin. Kazanımların onlara atfedilmesinden rahatsız olmayacağım, yeter ki, senede 12 sayıdan lafın gelişi 6’ya inmesi dergilciğin artık resmen çöküşü olarak dillendirilmesin.
İnternette dolaşan bir listeyi görmüş olabileceğinizi var sayarak yazıyorum. 90’larda Vogue’da işe girebilmeniz için belirli bir insan listesine hakim olmanız gerekiyor. Bu telefon defterinizin kabarık olmasıyla alakalı değil, favori yazar, fotoğrafçı ya da moda editörlerinizi sıralamaktan çok daha öte bir liste, art house filmlerin yönetmenleri, galericiler, anti Hollywood Avrupa sinemasının yıldız oyuncuları ve Isadora Duncan’ın hatta daha doğrusu Isadora Duncan’ın nasıl ve neden öldüğünü bilip bilmediğinizi sorgulayan bir liste.
Saçma bulmuyorum, garipsemiyorum. Going Rogue podcast’inde Vogue Meksika ve Latin Amerika’nın editotal direktörü Karla Martinez vardı geçen haftalarda. 2010’ların başında Stefano Tonchi, T Magazine’in başındayken derginin kadrosundaydı kendisi. Podcast’te şöyle bir şey diyor: “Konular toplantısındayız, yaklaşık 20 yıldır bu işi yapıyorum, bilmediğim o kadar kişinin adı geçiyor ki, çıkışta hepsini araştırabilmek için fark ettirmeden not alıyordum.” Dergicilik, dergide yazmak, editör olmak sanırım biraz bunu gerektiriyor. JACK OF ALL TRADES. Sanat da yazsanız şeflerden haberdar olmanız gerekiyor, konunuz moda da olsa tasarım ve deko dünyasının trendlerine hakim olmanız gerekiyor.
Chloe Malle, biraz böyle biri. Annesi Candice Bergen. Babası Louis Malle. Sanılanın aksine Malle bugün derginin başına bu aile bağı nedeniyle getirilmedi. Evet bir 10 sene evvel, dergiyle çalışmaya başladığı zaman bu connection’ın onun akıbetini avantaja çevirmiş olabileceği doğru. Ama en azından ortaya koyduğu işler, geliştiridiği fikirler onun sadece bir soyadın arkasına sığınmadığını ve işini sahiplendiğini en iyi şekilde yaptığını gösteriyor.
Vogue edisyonlarını örnek alacak olursak Anna Wintour da Franca Sozzani de ortaya sadece vizyonlarını koyan liderlerdi. Carine Roitfeld, Emmanuelle Alt ya da Edward Enninful moda editörleriydi. Bunu imaj (her iki anlamda hem fotoğraf hem dış görünüş) odaklı bir yayında görmekten rahatsızlık duymuyorum, ama dergicilik geleneği biraz da en iyi yazarları - fiction ya da non-fiction toplayıp onların da sanatlarını basabilmektir. Bu yüzden Alexandra Shulman’ın İngiliz Vogue’unu hep çok sevmiştim. Bugünlerde İngiliz Vogeu’un başında olan Chioma Nnadi, de Malle gibi Vogue.com yayın yönetmeniydi. Yazılı içeriğin değerini bilen biri olarak Enninful döneminden sonra Shulman geleneğini devam ettiterek dergisine okunacak yazılar ekliyor. Son zamanlarda gittikçe inceleşen American Vogue’da okunacak bir şey bulmak zorlaşmıştı. Malle’la belli ki bu değişecek. Times’a bir moda otoriteri değilim diyor. Stili de aksini söylemiyor zaten, Wintour’ın gözlükleri, Tonne Goodman’ın üniformalaştırdığı siyah boğazlı kazak ve beyaz jeani, Coddington’ın saçı, Roitfeld’in yüksek topuklu ayakkabıları, Alt’ın dar jean’leri gibi Malle’la özdeşleşen, onun adına yaratılmış birer Pinterest board’u gibi duran Insta account’lar da yok.
Onunla özdeşleşen bir imajı olmalı mı? Bir açıdan hayır. Ama Giorgio Armani’nin ten rengi, Donatella’nın sarı saçları, Tom Ford’un sharp sakalı, Lagerfeld’in eldivenleri bahsi geçen bu isimlerin daha kolay kariaktürize olup imajlarıyla markalaşmalarını sağlıyordu. Anna Wintour, bir marka elçisi gibi gezip Vogue’u tanıtan yüz olmaya devam edecek. Bu adımında Donatella’dan ilham almış da olabilir. Versace, markasından ayrılıp koltuğunu Dario Vitale’ye bıraktığını duyururken “tamamen gitmiyorum küresel marka elçisi olarak çalışmaya devam edeceğim” demişti.
Son olarak bir şey çok hoşuma gitti, ya da ilginç ve yerinde buldum. Wintour, New Yorker’ın yayın yönetmeni David Ramnick ile söyleşiyor. Gazeteciliğiyle bu kadar gurur duyan Remnick’in yaptığı röportaj biraz yavan ama Anna şunu diyor. “Bu sezon, daha önce hiç karşılaşmadığımız bir olayı yaşıyoruz. 10dan fazla modaevinde yeni kreatif direktör işe başlıyor. Dünya değişiyor, benim de bırakmam için tam zamandı.” Buna gerçekten inanıyor mu? Yoksa aldığı kararı paketlemenin şık bir yolu mu emin değilim ama çok iyi bir yaklaşım olduğu kesin.
Isabel Marant’ın Wedge sneaker’ları geri döndü, ama daha önemlisi Chloe’nin Paddington’ı ve Celine’in Phantom çantaları da… Wedge sneaker ve Phatom ilk olarak 2011’de podyuma çıktı. Paddington ise tam 20 yıl evvel tanıtıldı bize. Tıpkı Celine çatısı altında tasarladığı Phantom gibi, Paddington da Philo’nun Chloe günlerinden yadigar. Phantom bu kez İlbahar/Yaz 2026 koleksiyonlarında karşımıza çıktı. Bir dakika! Cümleyi takip etmekte zorlandınız değil mi? Ben de artık hangi kıyafetin hangi sezona ait olduğunu unutuyorum. Trendlerin de… Ürünler ya da styling trick’lerini hayatlarına katmak için insanlar bir sonraki sezonun gelmesini beklemiyorlar, birkaç gün sonra 11 Eylül’de İlkbahar/Yaz koleksiyonlarını izleyeceğiz, eminim birçok şey birkaç gün içinde TikTok video’larındaki “bugün ne giydim?” postlarında kendilerine yer bulacak.
Jonathan Anderson Dior için ilk -erkek- koleksiyonunu Haziran’da sundu. Kıyafetlerin mağazaya gelmesine, sezonun bahara dönüşmesine henüz aylar var. Ancak dergiler de ilk olma arzusuyla koleksiyonu çoktan fotoğrafladı. Pop Magazine yeni kapağında preppy gay çocuklar stiliyle Dior parçaları gösterdi. Dergilerde Maria Grazia’ya ait ürünlerin yer aldığı Dior reklamları yer alırken - ki eminim mağazalarda da şimdi onlar var - İtalyan Vogue’un eylül kapağında Jonathan Anderson döneminde duyurusu yapılan ilk Dior elçisi Mickey Madison ve Anderson’ın tasarımı bir Dior yer alıyor…
11 Eylül’den 7 Ekim’e Chanel’den Jil Sander’a 15 tasarımcının yeni koleksiyonunu göreceğiz. See Now, Buy Now’ın hızına teknik sebeplerden yetişemeyen marka ve modaevlerinin aksine endüstri bu mantaletiyle ilerlemeye devam ediyor. Belki de herkesin biraz geri çekilip Brat yazını iki seneye yayarak başarısını gösteren Charli xcx’in neyi doğru yaptığını gözlemlemesi gerekiyor.
Ve Mr. Armani…
My name is Giovanni Giorgio! But everybody calls me Giorgio - said hiçkimse. Zira İtalyan modasının KRAL’ına - Mr Armani’ye ilk adıyla seslenebilmeniz için en küçük close friend circle’ında olmanız gerekiyor.
Armani yukarıda bahsi geçen bu hızlı cycle’dan uzakta durabilen biri.
Geçen hafta Truss Archieve, Giorgio Armani’nin partneriyle tanıştığı gece kulübünü daha sonra satın aldığını yazınca, Armani’yle yapılan bütün röportajları okuma isteğiyle yanıp tutuştum. Tanıdık kreatif kişilerin insani yanlarını görmek başarılarını okumaktan hep çok daha fazla ilgimi çekmiştir.
İkisini buraya da bırakıyorum. GQ’de Alexander Fury’nin, Armani’nin bütün hayatını özetlediği gözlemleri ve soru cevap şeklinde akan Corriere della Serra’daki söyleşisi.
Armani için sırada kim var? Bence yanıtı için fazla aceleye gerek yok, Mr. Armani acelesi olduğunu düşünseydi, sona yaklaştığını bilme düşüncesiyle bu ismi çoktan açıklardı.
**
Geçen pazar, Robin Givhan’ın Bazaar’da kaleme aldığı yazıyı okuyordum. Bence derginin hemen başında, front of the book’ta olması gereken yazı, finalde olmamalıydı, yine de bugün twitter’da kendini sadece kıyafet tanıtan influencer’lardan ayrıştırmak isteyenlerin kendilerine biçtikleri title olan CULTURAL COMMENTATOR’ların ders niyetine okumaları gereken bir yazı.
Robin Givhan; geçtiğimiz haftalarda Washington Post’tan emekli olmuştu. Gazetenin baş moda eleştirmeni/yazarıydı. Cathy Horyn ve Vanessa Friedman’la beraber OG- Goat moda eleştirmeni. Ama dünyası o ikisinden ya da günümüzün yükselen yıldızları Rachel Tashjian, Jacob Gallager ve Alexander Fury’den çok daha geniş, içinde yaşadığımız dünya, kültü hakkında da yazıyor. Aslına bakarsanız zaten her şey iç içe geçmiş durumda. Mesela Cathy Horyn’in eleştirilerine hep daha fazla kulak versem de Vanessa’nın kurduğu bağlam ve yazıya başlama şekli çok daha hoşuma gidiyor. O gün “ana haber bülteninde” manşetten verilen bir haberi bir şekilde izlediği koleksiyonlarla aynı bağlama oturtabiliyor mesela.
Robin Givhan yakın zamanda bir Virgil Abloh kitabı yazdı. Abloh moda dünyasında hep herkese kucak açan, ona dm’lerden yürüyenlere yol gösteren bir tasarımcı olarak “fan favourite” olmuştu. Bazaar’daki yazısında Abloh’u merkeze ya da çıkış noktasına koyarak günümüzde sektörü anlattığı yazısında şöyle diyor:
Indeed, kindness is rarer than it need be in fashion.
Güzel olan şey mesela Karl Lagerfeld’in aksine Yves Saint Laurent’ın aksine Giorgio Armani’nin karanlık bir geçmişi olmaması. Azzedine gibi herkes onu övüyor, ne kadar iyi kalpli olduğunu söylüyor. Chloe Malle da bu hafta dergideki herkes tarafından övülüyordu. Easy going olmak önemli zaten öyle bir sektörde değil miyiz?
Random
Oscar Isaac’in bir hafta içinde Venedik - Telluride - Venedik yapabilme hevesi… Hayatta hepimize böyle yaşama sevinci.
Venedik’in en şıklarından biri Paco Rabanne içinde Suki Waterhouse. Ayrıca her anlamda beklenmedik.
Rachel Scott, Diotima’nın tasarımcısı bundan böyle Proenza Schouler’da. Moda dünyasında beyaz olmayan ve kadın tasarımcı kontenjanı 1 adet daha arttı. Diotima’ya pek hakim değilim ama Rachel’ın inanılmaz bir imaj yaratma hevesi var. Lookbook’ları minimal estetikteki yeni dalga Yunan filmi estetiğinde. Bağ ne alaka diye soracak da olabilirsiniz, zira Rachel Jamaicalı.
Frances McDormand ve Josh O’Connor yeni bir filmde karşılıklı oynayacak. Ama haftanın esas haberi bu değil. Daha önce iptal edilen Todd Haynes filminde bu kez Pedro Pascal ve Danny Ramirez’i izleyeceğiz. Mük. bir gay romance bizi bekliyor.
Clare Waight Keller’ın tasarladığı, Cate Blanchett’in kampanyasında Tar gibi durduğu yeni koleksiyon elevated Cos gibi.
Valentino bir geceliğine Studio 54’ü geri getirecek. İnsanlar eskiden hedonist karakterlere bürünüp dans etmek isterken şimdi Instagram’da en çok like getirecek fotoğrafı çekmek için yarışacak. Sıkıntı yok doğru parti fotoğrafçısı hayat kurtarıyor. İnsanlar nasıl eğlenecekse?
Sydney Sweeney şimdi de Jimmy Choo’nun yüzü. Merak etmeyin bu kez trending topic’e çıkacak bir şey yaşanmadı.
Interview kapağında Sabrina Carpenter. Somewhere between ikonik Esquire kapakları, 80’lerin b-movie türk sineması…
Eylül’ün esas kazananı kim henüz karar veremedim? Ancak The Cut olabilir. Bütün Cyrus ailesi megwatt botokslarıyla kapakta. Bir diğer opsiyonda yeni Margiela içinde Sarah Paulson.
Hatta bu haftanın en çok konuşulan koleksiyonu Margiela Couture. Vendik’te Kim Kardashian ve Cate Blanchett de koleksiyondan iki parça giydikten sonra Kim’in kıyafeti Vogue Adria kapağındaydı.
Lisa’yı Another Magazine kapağında görmek fazlasıyla sıradan ve yersiz hissettiriyor. Mass’e hitap eden random kişilerin bu dergide yeri yok zannederdim. Ama bugünlerde her şeyi, olduklarından daha entelektüel gösterme çabası var zaten.
Mikael Jansson yeni M sayısını çeken kişi. Sezonun en iyi kıyafetleriyle.
D kapağında bugüne kadar görmediğimiz bir şekilde Vittoria yer alıyor. Kapkata değil ama çekimde yer yer genç bir Charlotte Rampling rolünde. Fotoğraflar Prada kampanyasını da çeken Oliver Hadlee Pearch’ten.
Marfa Journal’da ise Juergen Teller gözünden Kristin Scott Thomas!
Haftanın fotoğrafı
Yazlıkta okey oynamak için harika bir ekip.
Haftaya görüşmek üzere!







